GENEL OLARAK BİLİRKİŞİLİK MÜESSESİ VE BİLİRKİŞİ RAPORU

I. GENEL OLARAK BİLİRKİŞİLİK MÜESSESİ VE BİLİRKİŞİ RAPORU
Günümüzde
bilirkişilik sürekli ihtiyaç duyulan, yargı tarafından sıkça başvurulan ve
önemi bir hayli artan bir müessese haline gelmiştir. Son yıllarda pozitif
bilimlerin ve teknolojinin gelişmesi, insanlar arasındaki ticarî, hukukî,
ekonomik ve sınaî ilişkileri daha karışık bir hale getirmiş ve buna paralel
olarak, bu ilişkilerden doğan uyuşmazlıkların çözümü gittikçe zorlaşmıştır.
Salt hukuk eğitimi almış olan bir hakimin teknik konularda karar vermesi
olanaksızdır. Çünkü hakimin her türlü bilgiyle donanımlı olması ihtimali gerçek
dışıdır. Teknik konular içerdiği için içinden çıkılamaz halde olan bu
uyuşmazlıklarda hakimden karar vermesi beklenir. Dolayısıyla hakimin doğal
olarak o işin uzmanından destek alma mecburiyeti doğar. Söz konusu destek
bilirkişilerce sözlü ya da yazılı şekilde olabilmektedir. Özellikle uygulamada
bilirkişilere danışılan konularda bilirkişiler, somut olayla ilgili bir rapor
düzenleyerek ibraz ederler.
Bu anlamda biz de çalışmamızda günümüzde büyük bir öneme
sahip olması ve yargının ayrılmaz bir parçası olması sebebiyle bilirkişi raporu
özelinde bilirkişilik müessesini ele aldık. Bilirkişi raporu, davanın özüne
etki etmesi bakımından hakimler tarafından büyük önem arz eder. Bilirkişi
raporu hazırlanırken, somut olayla ilgili teknik açıklamalara yer verirken ve
şekli olarak nelere dikkat edilmesi gerektiğini yeni Bilirkişilik Kanunu ve
Bilirkişilik Yönetmeliği çerçevesinde güncel haliyle çalışmamıza yansıttık.
Çalışmamızın amacı bilirkişi raporunun hazırlanmasında, somut olayın
değerlendirilmesinde, raporun içeriğinin belirlenmesinde dikkat edilecek
hususları bir araya getirmek ve sonuç olarak bilirkişi raporu hakkında
uygulamadaki eksikliklere ve yanlışlara da değinerek çalışmamızı
neticelendirmektir.
6754
sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda bilirkişi;çözümü
uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü
veya yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi
olarak tanımlanmaktadır. Bilirkişilik Kanunu’nda son zamanlarda önemli
değişiklikler yapılmıştır ve sonrasında 03.08.2017 tarihinde de güncel haline
uygun bir yönetmelik yayınlanmıştır.
II. BİLİRKİŞİ RAPORU HAZIRLANIRKEN DİKKAT EDİLECEK TEMEL VE ETİK İLKELER
Bilirkişi
raporu hazırlanırken raporu hazırlayan bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları
çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirmelidir. Bu
kapsamda bilirkişi raporuna etki edecek şekilde taraf tutmamalı, sadece somut
olaya odaklanarak hiçbir kişinin veya kurumun da emir ve talimatıyla hareket
etmemeli ve hiç kimseden menfaat de elde etmemelidir. Dolayısıyla bilirkişiler
raporlarını yazarlarken dil, din, felsefi inanç, siyasi düşünce, ırk, cinsiyet
ve benzeri sebeplerle ayrım yapamazlar ve hiçbir güçten emir ve talimat
alamazlar.
Bilirkişilik Kanunu m. 58’de belirtildiği
üzere bilirkişi, Ceza Kanunu kapsamında kamu görevlisi olarak değerlendirilir.
Bu anlamda bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, Türk Ceza
Kanunu m. 276’da düzenlenen “gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık” suçu
oluşur.
Bilirkişi,
raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar
dışında açıklama yapmamalıdır ve hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde
bulunmamalıdır. Hukuki nitelendirme yapmak ve somut olayı hukuki olarak
değerlendirmek hakimin görevi kapsamındadır. Bilirkişi görevinin sınırlarını
aşarak hakimin değerlendirme yapacağı alana müdahale etmemelidir veya
değerlendirmede bulunarak görüşünü belirtmemelidir. Bunun yanında genel bilgi
veya tecrübeyle ya da hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle
çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.
Bilirkişi
kendisine tevdi olunan görevi bizzat yerine getirmekle yükümlü olup, görevinin
icrasını kısmen yahut tamamen başka bir kimseye devredemez. Yine bilirkişi
görevi sebebiyle kendisine tevdi edilen bilgi ve belgelerin veya öğrendiği
sırların gizliliğini sağlamakla ve korumakla yükümlü olup bu yükümlülük
bilirkişilik görevi sona erdikten sonra da devam eder.
Bilirkişilik
Kanunu m. 6’da belirtildiği üzere bilirkişiler hem bu Kanun’un 7 ila 14’üncü
maddeleri arasında belirtilen ilkelere hem de Kamu Görevlileri Etik Davranış
İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte düzenlenen etik
ilkelere uymakla yükümlüdürler. Görevin yerine getirilmesinde kamu hizmeti
bilinci, halka hizmet bilinci, hizmet standartlarına uyma, amaç ve misyona
bağlılık, dürüstlük ve tarafsızlık, saygınlık ve güven, nezaket ve saygı gibi
bir çok ilke bu yönetmelik kapsamında olup bilirkişilerin görevlerini yerine
getirirken uymaları gereken etik kurallardır.
III.BİLİRKİŞİ RAPORUNDA BULUNMASI GEREKEN ŞEKLİ UNSURLAR
Bilirkişi Kanunu
m. 55 bilirkişi raporunda yer alması gereken hususları açıkça belirtmiştir.
Öncelikle görevlendirmeyi yapan merci raporda
belirtilmelidir. Görevlendirmeyi yapan merci somut uyuşmazlık konusunda dava
açılan mahkemedir.
Bilirkişi raporunda davaya ait dosya numarası da
yazılmalıdır. Burada dosya numarasından kastedilen dava açıldıktan sonra tevzi
bürosu tarafından verilen esas veya talimat numarasıdır.
Bilirkişi raporunda ayrıca yargılamanın taraflarına ait
bilgiler de yazılmalıdır. Bu kapsamda davacı, davalı ve vekillerinin bilgileri
raporda belirtilmelidir. Ayrıca bilirkişi kendisinin de ad, soyad, unvan ve
sicil numarası da yazmalıdır. Bilirkişi tüzel kişi ise ticaret unvanı, kanuni
temsilcisinin adı ve soyadı, tüzel kişi adına raporu tanzim eden gerçek kişi
bilirkişinin adı ve soyadı ile sicil numarası rapora yazılmalıdır. Nihayetinde
rapor bilirkişi tarafından imzalanmalıdır. Bilirkişi raporunda çıkıntı, silinti
ve kazıntı yolu ile düzeltme yapılmış ise, bu çıkıntı, silinti veya kazıntının
ayrıca imza edilmesi gerekir; aksi halde bunlar yok sayılır. Bu gibi çıkıntı,
silinti veya kazıntılar mahkemece bilirkişi raporunun geçerliğine veya anlamına
etkili olacak nitelikte görülürse, bilirkişi raporu kısmen veya tamamen
geçersiz sayılabilir[1].
Görevlendirme
tarihi ve süresi ile raporun düzenlenme tarihi de raporda bulunması gereken unsurlardandır.
Görevlendirilme tarihi bilirkişinin dosya kapsamında görevlendirilmesinden
itibaren kendisine verilecek süre yönünden önemlidir.
Bilirkişi raporunda bulunması gereken unsurlardan biri de
incelemenin konusudur. İncelemenin konusu raporda açıkça belirtilmelidir. Çünkü
bilirkişi raporunda, yalnız özel ve
teknik bilgiyi gerektiren vakıalarıinceleyebilir. Bilirkişiler hukuki mesele
ile hâkimlik mesleğinin gerektirdiği davadaki inceleme konularını raporuna
dayanak yapmamalıdır.Bilirkişi raporlarında hukuki değerlendirmeler yapılması hukuki
hata yapılma olasılığını artırabileceği gibi, bu tür değerlendirmeleri içeren
bilirkişi raporlarının inandırıcılığı da tartışılır hale gelir[2].
Yine bilirkişi raporunda bulunması gereken unsurlardan
biri de mahkemece kendisinden gözlemlemesi ve incelemesi istenen maddi
unsurların belirtilmesidir.Bilirkişi, raporunun giriş kısmında, çözülmesi
gereken problem hakkında bir yanlış anlamanın olmaması için kendisine sorulan
hususları tekrar eder. Bilirkişinin kendisinden ne beklenildiğini iyice
anlaması, uyuşmazlık konusu vakıanın aydınlatılmasının ilk şartını oluşturur.
Dolayısıyla bilirkişinin çözümü ile görevlendirildiği hususları raporunda
göstermesi oldukça önemlidir[3].
Bilirkişi raporunda inceleme yöntemi de belirtilmelidir. Kanunda,
bilirkişi incelemesinin tabi olduğu genel geçer kurallar düzenlenmemekle
beraber zaten her uzmanlık alanına göre değişecek yöntemlerin varlığı da
düşünüldüğünde böyle bir düzenleme yapmaya olanak da yoktur. Ancak bilirkişi,
inceleme yaparken kendisinden istenen analiz ve değerlendirmelerle sınırlıdır,
kendisinden istenmeyen bir araştırma veya incelemede bulunamaz. Aynı şekilde,
bilirkişinin incelemesinde kullanacağı yöntemin veya yapacağı analizlerin
hukuka uygun olması gerektiğine kuşku yoktur[4].
Bilirkişi raporunda bulunması gereken unsurlardan bir
diğeri de bilimsel ve teknik dayanaklarını göstererek gerekçeli sonucun
yazılmasıdır. Bilirkişi raporlarının, bilimsel ve teknik dayanaklar
gösterilerek gerekçeli olması şarttır. Bu gerekçe sayesinde, bilirkişiye başvurulan
o uzmanlık ve özel bilgiyi gerektiren hususlarda hâkim, ikna olabilmekte ve
kuracağı hükmü bu gerekçeye dayandırarak oluşturabilmektir. Bunun gibi, gerekçe
sayesinde hâkim ve taraflar, bilirkişi raporundaki sonucun doğru olup
olmadığını kontrol etme imkânına sahip olmaktadırlar[5].
Birden fazla bilirkişi görevlendirilen durumlarda, farklı
görüşler varsa raporda ayrı ayrı açıklanır. Farklı görüşler farklı bir rapor
halinde de mahkemeye sunulabilir.
Bilirkişi raporuna, incelemeye esas maddi unsurları
belgeleyen ve sonuçların açıklanmasına yardımcı olan şema, harita, kroki,
fotoğraf, tablo ile diğer kayıt ve belgeler de eklenir.
IV.BİLİRKİŞİ RAPORUNUN İÇERİĞİ
Bilirkişi raporu bir adli yazı olup, her adli yazıda bulunan öğeleri içermelidir. Buna göre bilirkişi raporu, tam olmalı, kısa, açık, doğru olmalı ve uygun bir dille kaleme alınmış bulunmalıdır. Raporun bu öğeleri içerir şekilde düzenlenmesi için; bilirkişi kendisinden istenilen hususu doğru anlamalı, anladıktan sonra bu konuda araştırma yapmalı, araştırma sonucunda elde ettiği bilgileri düzenleyerek yazmalı ve yazdıklarını da gözden geçirerek doğruluğunu kontrol etmelidir[6].
Bilirkişi, raporunda kendisinden istenen konuları çözüme kavuşturmalıdır. Burada önemli olan bilirkişinin çözümleme yaparken hukuki değerlendirmeler yapmaması ve hakimin karar vereceği yahut takdirini kullanacağı konularda yönlendirme yapmamasıdır. Keza Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 266’da bu konuda kesin sınırlamalar getirilmiştir ve mahkemelerce hukuki bilirkişiden görüş istenmesi yasaklanmıştır. Hakimin kendi hukukunu bilmesi kendi görevi olduğu için Türk hakimlerinin Türk hukukunu bilmeleri görevleridir. Bir hakimin bilmek zorunda olduğu hukuku başka kişiler üzerinden araştırmasına çağdaş hukuk sisteminde izin verilmemektedir. Aksine davranış hakimin yargılama görevini üçüncü kişilere devretmesi anlamına gelir ki, bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Yine HMK m. 279/IV’te belirtildiği üzere bilirkişilere yazılı ve sözlü açıklamalarında hukuki değerlendirmelerde bulunmalarını yasaklanmıştır. Maddenin gerekçesinde hukuki konularda bilirkişinin görüş bildiremeyeceğinin açık ve kesin bir dille hüküm altına alındığı düzenleme ile hukuki konularda bilirkişiden görüş istenememesine ilişkin düzenlemenin bir bütünlük oluşturduğu açıkça belirtilmiştir[7]. Bu anlatılanlara rağmen mahkemelerin hukuki bilirkişi atamaya devam etmeleri, Yargıtay’ın aralarında hukukçu bilirkişinin bulunduğu bilirkişi heyetinden rapor alınmamış olmasını ve hukuki konuda alınan bilirkişinin konunun uzmanı olmamasını bozma sebebi olarak kabul etmesi ve hukukçu bilirkişi atanması için masraf yatırılmadığı gerekçesiyle esasa dahi girmeden reddedilen davalara ilişkin kararları onayarak[8] hukuki bilirkişiden görüş alınmasını ilk derece mahkemeleri için zorunlu hale getirmesi hukukumuz adına eleştirilecek konuların başında gelir.
Anayasa Mahkemesi ise kendisine yapılan başvurularda,
iddia ve savunmanın kısıtlanmadığı ve kararların keyfi olmadığı gerekçesiyle
hukuki bilirkişiden rapor alınmaması nedeniyle mahkemece reddedilen ve Yargıtay
tarafından onanarak kesinleşen kararlarda hukuka aykırılık görmemiştir. Anayasa
Mahkemesi2014/9977 başvuru numaralı ve 30.06.2015 tarihli söz konusu kararında
bu durumu,“...Somut olayda, başvurucu
tarafından açılan alacak davasında Mahkemece davacı (başvurucu) tarafın talebi
üzerine 25/11/2010 tarihli ara kararla ayrıntılı olarak hangi konuya ilişkin
rapor aldırılacağı hususu da belirtilmek suretiyle dosyanın üç kişilik
bilirkişi heyetine tevdi edilerek rapor aldırılmasına karar verildiği ve
başvurucu vekiline masrafı yatırmak üzere gelecek celseye kadar süre verildiği,
ancak davacı tarafın verilen süre içerisinde masrafı yatırmadığı, 20/01/2011
tarihli celsede tekrar davacı tarafa gelecek celseye kadar bilirkişi ücretini
yatırması için süre verildiği davacı tarafça bilirkişi ücretinin yatırılmadığı,
14/4/2011 tarihli sonraki celsede de davacı tarafın bilirkişi ücretini
yatıracaklarına yönelik beyanı üzerine Mahkemece bilirkişi giderini yatırmak
üzere davacı vekiline 30 günlük kesin süre verildiği, ancak verilen kesin süre
içerisinde de masrafın yatırılmaması üzerine, bu haliyle davanın sübuta
ermediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, temyiz üzerine Yargıtay
tarafından onanmış ve karar düzeltme talebi de reddedilmiştir. Başvurucu,
yargılama süresinde karşı tarafın sunduğu delilleri ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme
fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüne kavuşturulmasıyla ilgili iddiaların derece mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
mahkemenin kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir. Açıklanan nedenlerle, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikayeti niteliğinde olduğu,
derece mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.” şeklinde gerekçelendirmiştir.
SONUÇ
Günümüzde bilirkişilik teknolojinin gelişmesiyle ve yeni
iş alanlarının ortaya çıkmasıyla birlikte büyük önem kazanmıştır. Bu hızlı
gelişmelerden dolayı mahkemelerin teknik ve uzmanlık gerektiren konularda
bilirkişilere başvurmaları bir zaruret haline gelmiştir. Son dönemlerde yapılan
kanun ve yönetmelik değişiklikleriyle bilirkişilik müessesesinin daha kapsamlı
ve düzenli hale getirilmesi yerinde bir uygulamadır.
Teknik ve uzmanlık gerektiren konularda mahkemelerin
vereceği kararlarda bilirkişilerden faydalanması ve bu konuda bilirkişilerin
düzenledikleri raporları dikkate almaları uyuşmazlığın adil bir şekilde
çözülmesi bakımından yerindedir. Ancak mahkemelerin tamamen bilirkişi
raporlarına bağlı kalmaları ve kararlarını bu yönde vermeleri adaletsizliklere
sebep olup hakimlik mesleğine zarar verecektir. Bunun yanında bilirkişilerin
günümüzde mahkemelerin yerine geçerek değerlendirmeler yapmaları ve görüş
bildirimleri de uygulamadaki en büyük sıkıntılardandır. Hem mülga Hukuk
Muhakemeleri Usul Kanunu’nda hem de yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda bu
konuda belirli sınırlamalara gidilmiş olsa da uygulamada bu sınırlamalara
uyulmamaktadır. Yeni Bilirkişilik Kanunu’nda da hakimin değerlendirmesi gereken
konularda bilirkişilerin görüş bildirmeleri yasaklanmış olmasına rağmen
uygulamadaki bu durum hukuka aykırılık teşkil etmekle birlikte yerinde bir
uygulama değildir.
Bilirkişiler uyuşmazlıkla ilgili çözümlemelerini
mahkemelere hazırladıkları raporla sunduklarından düzenlenecek olan bu raporun
şekil ve içerik bakımından eksiksiz olması da büyük önem arz eder. Bu anlamda
bilirkişi raporu mahkemenin ve tarafların anlayacağı açıklıkta ve karmaşık bir
anlatımdan uzak olmalıdır.
KURU, Baki, Medeni Usul Hukuku(Ders
Kitabı), Legal Yayınları, İstanbul, 2016.
ULUKAPI, Ömer, “Bilirkişi Raporu ve Bilirkişi
Raporunun Delil Olarak Değeri”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
C.9, S.3-4, Konya, 2001, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/262197, (20.11.2017).
ARSLAN, Hatice
Seval, Medeni
Usul Hukukunda Bilirkişi Raporu ve Bağlayıcılığı(Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi), Ankara-2002, file:///C:/Users/pc/Downloads/764.pdf, (21.11.2017).
ÖNTAN, Yaprak, Ceza Muhakemesi Hukukunda
Bilirkişilik(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara-2011,
file:///C:/Users/pc/Downloads/302741.pdf, (21.11.2017).
PAPAKÇI, Acun, “Hukuki Bilirkişilik”, Marmara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuki Araştırmalar Dergisi, C.22, S.1, file:///C:/Users/pc/Desktop/Y%C3%9CKSEK%20L%C4%B0SANS/HUKUK%20Y%C3%96NTEM%20B%C4%B0L%C4%B0M%C4%B0/Hukuki%20Bilirki__Acun%20PALA.pdf,
(22.11.2017).
www.kazanci.com, (22.11.2017).
[1]KURU,
Baki, Medeni
Usul Hukuku(Ders Kitabı), Legal Yayınları, İstanbul, 2016, s.247.
[2]ULUKAPI,
Ömer, “Bilirkişi
Raporu ve Bilirkişi Raporunun Delil Olarak Değeri”, Selçuk Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. 9, S. 3-4, Konya, 2001, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/262197, s. 191.
[3]ARSLAN,
Hatice Seval,
Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi Raporu ve Bağlayıcılığı(Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Ankara-2002, file:///C:/Users/pc/Downloads/764.pdf, s.42.
[4]ÖNTAN,
Yaprak, Ceza
Muhakemesi Hukukunda Bilirkişilik(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Ankara-2011, file:///C:/Users/pc/Downloads/302741.pdf, s.159-160.
[5]ULUKAPI, s.197.
[6]ULUKAPI, s.198.
[7]PAPAKÇI,
Acun, “Hukuki
Bilirkişilik”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuki Araştırmalar
Dergisi, C. 22, S. 1, file:///C:/Users/pc/Desktop/Y%C3%9CKSEK%20L%C4%B0SANS/HUKUK%20Y%C3%96NTEM%20B%C4%B0L%C4%B0M%C4%B0/Hukuki%20Bilirki__Acun%20PALA.pdf,
s.439.
[8] Yarg. 11. HD., 2014/16923 E.
2015/11142 K. 27.10.2015 T., www.kazanci.com.