Kira Bedeline İlişkin Yasal Düzenlemelerin Tarihçesi

KİRA
BEDELİNE İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELERİN TARİHÇESİ
1950’li yıllardan sonra köy ve kasabalardan büyük
kentlere göç hareketleri hızlanmış ve bu hızlanma kentlerde konut ve işyeri
ihtiyacını artırmıştır. Kişiler yeni geldikleri ve adapte olmaya çalıştıkları
bu şehirlerde konut ve işyeri ihtiyaçlarını kira sözleşmeleriyle gidermişlerdir[1].
Hayatını normal şartlarda devam
ettirmek isteyen kiracılar, sürekli konut veya işyeri değiştirmek istemedikleri
gibi kira bedelinin de öngöremedikleri bir şekilde değiştirilmesini istemezler.
Bu sebeple Kanun koyucu, konut ve çatılı işyeri kirası hükümlerinde kiracıyı
koruyan özel hükümler düzenlemiştir. Bunlardan biri tarafların açıkça süresini
belirledikleri kira sözleşmelerinde kiracı, sürenin bitiminden on beş gün önce
bildirimde bulunmadıkça sözleşmenin aynı şartlarda devam etmesidir. Söz konusu
belirli süreli sözleşmelerde süre sona erse dahi sözleşme kendiliğinden sona
ermeyip kiracının sürenin bitiminden önce bildirimde bulunduğu durumda sona
erecektir, aksi takdirde sözleşme aynı şartlarla uzamış olacaktır. TBK m.
347’nin gerekçesi mahiyetinde de olan bu durumla kiracının korunması
amaçlanmıştır[2].
Çünkü kiracının bulunduğu yerde kalıcı olma ihtiyacı söz konusudur ve doğal
olan da budur.
Kira bedelinin tarihçesini incelemek
adına, ülkemizde kiracı ve kiraya veren ilişkilerini düzenleyen ilk kanundan
yola çıkmak gerekirse bu kanun, Birinci Dünya Savaşı sırasında kabul edilmiş
olan “Sükena İçin İcar Ve İsticar Olunan Mahallerin İcar Bedelatı Hakkında
Kanun”dur[3]. Kiracı
ve kiraya veren ilişkilerinin düzenlendiği bu kanundan sonra 1926’da 818 sayılı
Borçlar Kanunu’nun kabulüyle kira bedelinin kesin hükümsüzlük halleri, gabin ve
irade sakatlıklarına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla serbestçe tespit
edildiği dönem başlamıştır[4]. 1940
yılında ise hükümete kararnamelerle ekonomik hayatı düzenlemek için geniş
yetkiler veren 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu’nun 30.maddesiyle, kira
bedelinin 1939 yılı rayiçleri ile dondurulması düzenlenmiştir. Söz konusu bu
düzenleme 3954, 4180, 4648 ve 5020 sayılı Kanunlarla kısmen esnetilmeye
çalışılmışsa da 1939 rayici ile sınırlandırma durumu devam etmiştir[5]. 1947
tarihinde 5020 sayılı Kanunla bu tarihten sonra yapılan taşınmazların kira
bedelleri serbestçe belirlenir hale gelmiştir. 1953 yılında 6084 sayılı Kanun
yürürlüğe girmiş ve 1939 yılı kiralarına meskenlerde %100, diğer yerlerde %200
zam yapılması öngörülmüş[6].
Sonrasında 1955 yılında, kiraları 1953 rayiçleriyle donduran ve kiraya verenin
fesih hakkını sınırlayan 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun
yürürlüğe girmiştir[7].
Bu kanunla belirli uyuşmazlıklar Belediye Encümenleri’nin çözümüne
bırakılmıştır ve bundan sonraki süreçte de kira artışları, bazı kurumların
uygulamaları veya Sulh Hukuk Mahkemeleri’nde yapılan itirazlar neticesinde
belirlenen bedeller veyahut Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bazı
kararlar gibi özel düzenlemeler dikkate alınarak yapılmıştır [8].
Kiracının hakları korunurken bunun yanında kiraya verenin hakları da göz ardı edilmemiştir. Kira sözleşmesinin kiraya verenin iradesi dışında kanuni olarak uzatılması, onun açısından ister istemez olumsuz bir durum meydana getireceğinden sürekli değişen hayat şartları ve enflasyonun nazara alınarak bedel belirleme noktasında 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun ile bir uygulama öngörülmüş olmasına rağmen daha sonra bu Kanun Anayasa Mahkemesi kararları ile iptal edilmiştir. Bu iptaller sonrasında 2012 yılında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yayınlanana kadar yeni bir kanuni düzenleme yapılmamıştır. Dolayısıyla 6098 sayılı TBK yürürlüğe girene kadar bu konuda kanun boşluğu söz konusu olmuştur. TBK’da ise bu husus özel olarak m.344 ve 345’te ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu düzenlemelerin, genel olarak Yargıtay uygulamasını takip ettiği görülmektedir[9].
[1] Murat İnceoğlu, Kira Hukuku, C. I, On İki Levha
Yayınları, İstanbul, 2014, s.1 vd.
[2]
Kadir Berk Kapancı,
“Bir Yıldan Uzun Süreli Konut ve Çatılı
İşyeri Kiralarında Kira Bedelinin Türk Lirası Üzerinden Belirlenmesinde
TBK M. 344 F.1 C. Son’un Yorumlanması”,
İÜHFD Özel Sayı, C. II, Malatya, 2015, s.811.
[3] Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C.
I/2, 4. Tıpkıbası, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2010,s.18.
[4]
Muhammet Kaynar,
Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında Kira
Bedelinin Belirlenmesi, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2014, s.10.
[5] Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku İkinci Kısım Akdin
Muhtelif Nevileri (Özel Borç İlişkileri), İstanbul Üniversitesi
Yayınları,1978, s.403.
[6] Tandoğan, s.18.
[7]
Fahrettin Aral,
Hasan Ayrancı, Borçlar Hukuku Özel Borç
İlişkileri, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016, s.217-218.
[8] Söz konusu çözümün içeriğiyle
ilgili detaylı bilgi için bkz. Kaynar, s.12
vd.
[9]
Murat İnceoğlu,
Ece Baş, “Türk Borçlar Kanunu Uyarınca
Kira Parasının Belirlenmesi”, Prof. Dr. Şener Akyol’a Armağan, Filiz
Kitabevi, İstanbul, 2011, s.523-548.