Kira Bedelinin Belirlenmesine ve Kira Tespit Davasına İlişkin Değerlendirme

KİRA BEDELİNİN
BELİRLENMESİNE VE KİRA TESPİT DAVASINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
Borçlar Hukuku’nda sözleşmelerin
kurulmasında, sözleşme serbestisi ilkesi benimsenmiştir. Bu anlamda kira
sözleşmelerinde de kira bedeli serbestçe kararlaştırılabilir. Kira bedelinin
kapsamı konusunda, Kanunda kira bedelinin para olacağı net bir şekilde
belirtilmediğinden öğretide bu konuyla ilgili görüş ayrılıkları olmuştur. Kira
bedeli olarak para veya para dışında ivazların da kararlaştırılabileceği kabul
edildiği takdirde, günümüzde ve ilerleyen dönemlerde ihtiyaçlara göre
kararlaştırılacak karşılığın neler olabileceği konusunda Kanunun daha net bir
çerçeve çizmesi daha uygun olurdu.
Kira bedelinin belirlenmesi
hususunda ülkemizde baştan beri istikrarlı bir yol izlenmemiştir ancak uzun
yıllar belli kanunların veya uygulamaların takip edildiği de olmuştur. Kira
sözleşmelerinde özellikle de uzun süreli ya da yenilenen kira sözleşmelerinde
başlangıçta belirlenen kira bedelinin sabit olması kiraya veren yönünden,
sürekli değiştirilebilir olması da kiracı yönünden hakkaniyete uygun olmayan
sonuçlara sebep olacağından bu konuda sınırlamalar düzenlenmiştir. Bunun
yanında tarafların anlaşamaması durumunda da dava açma mecburiyeti söz
konusudur.
Çalışmamızda ele aldığımız konut ve
çatılı işyeri kiralarında kira bedelinin belirlenmesi ve anlaşmazlık durumunda
dava açılması hususları özelde 6098 sayılı TBK m.344,345’te düzenlenmiştir.
Yeni Kanun, genel olarak GKHK ve mülga Kanun dönemindeki Yargıtay
uygulamalarını takip etmiş ve yerleşmiş olan bu uygulamaların devamı
niteliğinde olmuştur. Bu anlamda Kanun Koyucu’nun böyle bir yolu takip etmesi
uzun yıllar sonunda oluşmuş içtihat uygulamasının da istikrar kazanması yönünde
olumlu etki bırakmıştır.
Bazı maddelerin, tepki çekmesi
üzerine sekiz yıl ertelenmesi uygulamada karışıklıklara sebep olmaktadır. Bu
durumda kimi çevreler yeni Kanuna tabi olacakken, kimileri ise önceki kanun dönemindeki
boşlukta izlenen uygulamalara göre sözleşmeler yapacaklardır. Dolayısıyla söz
konusu karışıklıklara mahal vermemek adına bu yolun tercih edilmemesi daha
uygun olurdu. Yeni Kanun hakkında yapılan tüm eleştirilere ve belirtilen
eksikliklere rağmen 2012 yılana kadarki uygulamaları dikkate alması ve birçok
sorunun da çözümünü kanuni çerçevede ele alması isabet olmuştur.