HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN KAPSAMI

HEKİMİN SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN KAPSAMI
A. SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN KONUSU
Hastanın maddi veya manevi menfaatini zedeleyebilecek her
husus bu yükümlülük kapsamında değerlendirilebilir. Bu konuda HHY 21. madde
örnekleyerek açıklama yapmıştır. Bu maddenin metnine çalışmamızda bir önceki
makalenin mesleki mevzuat bölümünde yer verdiğimizden tekrara düşmemek adına
ayrıntısını yazmamaktayız.
B. SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN TARAFLARI
1.Sırrı Saklayacak Kişi veya Kişiler
Hasta-hekim
ilişkisinden bahsettiğimizde, ilk olarak hasta ile teşhis ve tedavi ilişkisinde
olan hekim bu yükümlülüğün borçlusudur. Ancak bu yükümlülüğün borçlusu sadece
hekim değildir. Doğrudan veya dolaylı olarak hasta ile ilgili bilgi ve
belgelere ulaşan her yetkili ilgili bu yükümlülüğün borçlusudur. Dolayısıyla
hekimle birlikte çalışan ve ilgili bilgi ve belgelere ulaşan her görevli bu
yükümlülüğün borçlusu olarak karşımıza çıkabilir. Dolayısıyla hekim, yanında
çalışan kişilerin de “sağlık hizmeti veren diğer kişiler” kapsamında
değerlendirilmesi sonucunda bu yükümlülüğü ihlal etmesinden dolayı sorumlu
olabilecektir[1].
2.Sırrı Saklanacak Kişi veya Kişiler
Kural
olarak sırrı saklanacak kişi hastanın bizzat kendisidir. Ancak saklanacak sırlar sadece hastalara değil yakınlarına veya
üçüncü kişiye ait olsa da mesleki faaliyet icra edilirken öğrenilmişse yine sır
saklama yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla hekimlerin
mesleki faaliyetleri sırasında üçüncü kişiler hakkında öğrendikleri sırları
açıklamalarında, sırrın açıklanmasından zarar gören kişi, hasta ile hekim
arasındaki sözleşme ilişkisinin koruyucu etkisinden yararlanarak hekime karşı
dava açabilecektir. Söz konusu bu durum Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde
düzenlenen dürüstlük kuralının bir gereğidir[2].
Bunun yanında zarar gören kişi tarafından Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri
çerçevesinde de dava açılabilir.
3.Sırrın Saklanacağı Kişi veya Kişiler
Kural olarak her üçüncü
kişiye karşı hekim sırrı saklamak durumundadır. Bu üçüncü kişiler arasına
hastanın rızası olmaması durumunda hasta yakınları da girmektedir. Ancak
hastanın bilincinin kapalı olup karar verebilme yeteneği olmayan durumlarda,
hastanın yakınlarına karşı bu yükümlülük sınırlandırılabilir[3] .
Hekimin
sırrı saklamakla yükümlü olduğu herhangi bir zaman dilimi yasal düzenlemelerle
belirlenmemiştir. Yani hastanın ölmesi durumunda dahi hekimin bu yükümlülüğü
devam etmektedir.
Ancak söz konusu yükümlülüğün ihlali durumunda açılacak
tazminat davalarında TBK 125/I on yıllık genel zamanaşımı süresini
belirlemiştir.
C. SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İSTİSNALARI
1.Kanuni Bildirim Yükümlülükleri
Kanuni
bildirim yükümlülüklerinin başında suç ihbarı durumu gelir. Türk Ceza
Kanunu’muzun 280. maddesinde sağlık mensuplarını özellikle ilgilendiren “sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi'
başlıklı bir suç mevcuttur. Bu madde suç ihbarı mevzusunu düzenlemektedir.
Maddenin birinci fıkrasının metni: "Görevini
yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına
rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren
sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
şeklindedir.
Dolayısıyla sağlık hizmeti verenler bu
yükümlülük altındadır. Ceza kanunumuzun bu düzenlemesine biraz temkinli
yaklaşılması gereken bir düzenlemedir. Çünkü hekim ile hasta arasındaki ilişki
güven temeline dayalıdır. Eğer bir kimse ihbar edileceği korkusuna kapılırsa hayati
öneme sahip durumlarda dahi tedavi olmak istemeyebilir. Böylece herhangi bir
suçun faili yaşama hakkından doğan tedavi hakkını gerektiği gibi kullanamamış
olur. Ancak bir suçun ihbar edilmesinde de kamunun menfaati vardır. Bu ikisi
arasındaki dengeyi gözeterek bir sonuca varılması mümkündür. Ancak sağlık
hizmeti görenlere bu konuda bir tercih hakkı tanınmamıştır[4].
Hekimlerin
de bilirkişi olarak atanabildiği göz önüne alındığında hekimlerin bilirkişilik
görevi kapsamında hasta hakkında öğrendiklerini raporuna aktarması bilirkişilik
görevinin gereği ve yükümlülüğü olduğundan söz konusu durum sır saklama
yükümlülüğünün ihlali manasına gelmez. Ancak hekimin bilirkişilik görevi
sebebiyle öğrenmiş olduğu bilgileri raporu ve mahkeme dışında açıklaması
durumunda bu yükümlülüğünü ihlal etmiş sayılır.
Doğum
olaylarının bildirilmesi de hekimlerin yükümlülüklerindendir. Dolayısıyla
doğumun bildirilmesi bu yükümlülüğün ihlali manasına gelmez. Burada dikkat
edilecek husus hekimin sadece doğum vakasını bildirmekle yükümlü olmasıdır.
Yani hekim hastanın kimlik bilgilerini veremez ancak çocuğun cinsiyeti gibi
bilgileri vermekte serbesttir[5].
d. İstisna
Hastalıkların Mevcut Olduğu Durumlar
Bazı
hastalıklar toplum hayatını ciddi bir şekilde tehdit ettiğinden bu tarz
hastalıklarla karşılaşılması durumunda karantina gibi bazı özel önlemler
alınması gerekebilir. Bu hastalıkların neler olması gerektiği zamanla gelişen
tedavi imkânlarına göre değişmektedir. Ancak bazı kanunlarda bu hastalıklar
örnekseme yoluyla sayılmıştır. Örneğin 24.04.1930 Tarih ve 1593 Sayılı Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu'nu bunlardan biridir. Bu kanunda "Kolera, veba, lekeli
humma, karahumma, çiçek, difteri, dizanteri, ruam, kızıl, şarbon, çocuk felci,
frengi, bel soğukluğu ve yumuşak şankre" gibi hastalıklar sayılmıştır.
Covit-19,
EBOLA ve AIDS gibi bazı hastalıklar bu kanunlarda geçmemektedir. Fakat kanunun
konuluş amacı ve bu hastalıkların toplum sağlığını yukarıdaki hastalıklardan
daha az tehdit etmediği dikkate alınarak, söz konusu hastalıklarda bildirme yükümlülüğüne
tabi tutulabilir[6].
Nitekim Sağlık Bakanlığı 06.11.2004 tarihli 25635 R.G. sayılı bir tebliğ ile
AIDS hastalığını bildirilmesi zorunlu hastalıklar listesine almıştır. Söz
konusu tebliğin başlığı “Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi
Hakkında Tebliği”dir. Bu tebliğde bildirilmesi gereken hastalıklar ciddiyet
derecesine göre A, B, C ve D olmak üzere 4 sınıfa ayrılmıştır. AIDS ise A grubu
hastalıkların en başında sayılmıştır[7]. Ancak
bu tebliğe biraz temkinli yaklaşmak mümkündür. Söz konusu tebliğin amacı
hastalıkların bulaşmasını engellemektir. Ancak HIV virüsünün yayılmasının diğer
hastalıklara oranla daha zor ve sınırlı olduğu söylenebilir. Bundan dolayı AIDS
hastalığı bu tebliğin kapsamına alınmayabilirdi.
Hasta
ile hekim arasında kimi durumlarda uyuşmazlıklar ortaya çıkabileceğinden
tarafların birbirleri aleyhine yargıya başvurduğu durumlar olasıdır. Hastanın
hekime karşı yargı yoluna başvurduğu durumlarda hekimin tedavi sürecinde
öğrendiklerini kendini savunmak adına anlatması sır saklama yükümlülüğünü ihlal
ettiği manasına gelmemektedir[8].
Hekim
bazı olağanüstü durumlarda hastanın sırrını ilgili makamlara bildirmek zorunda
olabilir. Bu tarz durumların ortak özelliği hastanın şahsında ortaya çıkan
marazın toplumu tehdit etmesidir. Bu hallere zaruret hali denir. Bu konuyu
belirli hastalıkların teşhisi konusu ile mantık olarak bağlantılı görmek
mümkündür. Her iki istisna grubunda da daha önemli durumda olan toplumun
menfaati hastanın menfaatine tercih edilmektedir. Bu konuyla alakalı olarak
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın "Sır Saklama Yükümlülüğü"
başlığını taşıyan 9. Maddesinde şu hükmü görmek mümkündür: Hastanın onam
vermesi ya da sırrın saklanmasının hasta ya da öteki insanların yaşamını
tehlikeye sokması durumunda hastanın kişilik haklarının zedelenmemesi koşuluyla
hekim bu sırrı saklamakta yükümlü değildir. Bu hükme göre hastanın sırrının
açıklanması için sadece hastalığın üçüncü kişilerin hayatları veya sağlıkları
açısından tehdit oluşturması yeterli olmayıp ayrıca bu sırrın açıklanmasının
hastanın kişilik haklarına zarar vermemesi gerekir. Ancak bazı durumlarda eğer
üçüncü kişilere gelmesi muhtemel zarar çok büyükse buna dikkat edilmeyebilir.
Bu konu ile alakalı şu örnekleri verebiliriz. Mesela sürücü ehliyeti almak için
başvuran bir kimsede sağlık testleri sonucu ileri derecede görme bozukluğunun
tespit edilmesi halinde kişiye olumlu rapor verilmeyecek ve durum ilgili
makamlara bildirilecektir. Diğer bir örnek olarak ise psikolojik sorunlar
yaşayan bir insanın etrafına zarar verebilecek ciddiyette bir hastalığının
teşhis edilmesidir. Bu durumu hekim hastanın birlikte yaşadığı kimselere
bildirmek zorundadır[9].
Rıza,
genel hükümler bakımından hukuka uygunluk nedenleri arasında yer aldığından
hekimin sır saklama yükümlülüğü konusunda da hukuka uygunluk nedeni olarak
değerlendirilmelidir. Çünkü hastanın rıza gösterdiği durumlarda hekimin sır
saklama yükümlülüğünün ihlali söz konusu olmaz. Rıza kişiye sıkı sıkıya bağlı
haklardan olduğundan tam ehliyetliler gibi sınırlı ehliyetsizler de bu konuda
kendileri bizzat rıza verebilirler[10].
Rıza açıkça verilebileceği gibi örtülü bir şekilde de
verilebilir. Hastanın rıza veremeyecek halde olması durumunda ne yapılacağı
öğretide tartışmalı olmakla birlikte acil durumlarda farazi rızanın olması
gerektiği aksi takdirde daha büyük zararların ortaya çıkabileceği görüşü
baskındır[11].
Yine
hekimlerin uzmanlık alanlarının mevcut olmasından kaynaklı bazı tedavilerde tek
doktor tedaviyi neticelendiremeyebilir. Başka bir deyişle muayene eden hekimin
uzmanlık alanı olmayan hususlar söz konusu olduğunda hastanın hastalığıyla
ilgili diğer hekimlere durumu sorabilir ya da onlardan yardım talep edebilir.
Bu tarz durumlarda asıl hekimin sır saklama yükümlülüğünün söz konusu olup
olmadığı dikkatle ele alınmalıdır. Çünkü hekimin zaruri olarak tedavinin bir
parçası olmak üzere diğer hekimlere bilgi vermesinde sakınca yokken söz konusu
tedaviyle ilgisi bulunmayan hekimlere bilgi verilmesi sır saklama yükümlülüğünü
ihlal eder. Şu kadar ki, diğer hekimlere bilgi verilmesinin zaruri olduğu
ihtimalinde bile sadece o kısımla ilgili bilgi verilmelidir. Aksi takdirde bu
yükümlülük ihlal edilmiş sayılır.
Av.
Enes TUTKUN
Beylikdüzü’nde
faaliyet gösteren hukuk büromuzda yaptığımız hukuki danışmanlıklar sırasında hekimin
sır saklama yükümlülüğü hususunda genel olarak sorulan soruları aşağıda
paylaşarak bu konuda çalışmamıza devam edeceğiz.
“-Korona testim pozitif çıktı testi
yapan sağlık görevlisi bunu ilgili merciilere bildirmek zorunda mı? Pozitif
çıkan corona testimi doktor gizleyebilir mi?
- Hekimin sır saklama yükümlülüğü var
mıdır? Hekim sır saklamazsa hangi suç oluşur?
-Beylikdüzünde/Esenyurtta/Büyükçekmecede
bir hastaneye gittim. Hastanedeki doktor bilgilerimi başkasına verebilir mi?
Doktorum bilgilerimi kullanabilir mi?
- Beylikdüzünde/Esenyurtta/Büyükçekmecede
doktora gittim. Corona virüsü sebebiyle hastaneye gittim. Pozitif olduğum
bilgisini paylaşabilirler mi?
-Beylikdüzünde/Esenyurtta/Büyükçekmecede
yaşamaktayım devlet hastanesinde korona testi yaptırdım. Covit-19 virüsüne
yakalandığımı ya da test yaptırdığımı hastane başkalarına söyleyebilir mi?
-Beylikdüzünde/Esenyurtta/Büyükçekmecede
yaşamaktayım. Hastane şahsi bilgilerimi benden izinsiz paylaştığında dava açabilir miyim ?
- Beylikdüzünde/Esenyurtta/Büyükçekmecede meydana
gelen kaza sonrası hastaneye gittim bilgilerimi dışarıya sızdırmışlar dava açabilir
miyim ?
-Büyükçekmece adliyesinde görülen boşanma
davamda doktorum tanıklık yapabilir mi?
-Doktorum şahsi bilgilerimi ne
yapabilir?
- TC kimlik numaramı doktora verirsem
ne olur? Hastane TC kimlik numaramı istediğinde verirsem ne olur?
-Sır saklama yükümlülüğünün
ihlali durumunda suç duyurusu dilekçesi verebilir miyim? Şikayetimi nasıl
yapabilirim?”
İlgili
Kelimeler
Hekim, hekimin
sır saklama yükümlülüğü, sır, yükümlülük, Beylikdüzü doktor, Beylikdüzü
covit-19, Beylikdüzü corona virüsü, Beylikdüzü korona virüsü, Beylikdüzü
avukat, Beylikdüzü boşanma avukatı, Beylikdüzü ceza avukatı, Beylikdüzü icra avukatı,
Esenyurt avukat, Esenyurt boşanma avukatı, Esenyurt ceza avukatı, Ağır Ceza
avukatı, Beylikdüzü ağır ceza avukatı, Esenyurt ağır ceza avukatı, Beylikdüzü
trafik kazası, Esenyurt trafik kazası, trafik kazası avukatı, Beylikdüzündeki
en iyi avukat, en iyi avukat, beylikdüzünde tanınan avukat, miras avukatı,
beylikdüzü miras avukatı, Beylikdüzü tazminat avukatı, Esenyurt tazminat
avukatı, beylikdüzü merkezdeki avukatlar, beylikdüzü avukat telefon, beylikdüzü
avukat iletişim, beylikdüzü avukat ulaşım, beylikdüzü dava avukatı.
[1]
Zeytin, s.80.
[2] Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016, s.43.
Üçüncü kişiyi koruyucu etkili sözleşmelerden doğan borç ilişkileri tali
nitelikte olup, edim yükümlülüğünden bağımsız borç ilişkisinin kaynağı
dürüstlük kuralıdır.
[3] Zeytin, s.80.
[4] Yahya Deryal, Sağlık Hukuku Problemleri, Ankara, 2012, s.380.
[5] Büyükay, s.389.
[6] Özdemir, s.194.
[7] Büyükay, s.387.
[8] Hakeri, s.470.
[9] Büyükay, s.384.
[10] Amiklioğlu, s.106.
[11] Büyükay, s.384.